Felsefenin Kısa Tarihi | Sokrates Platon Aristotales

Nigel Warburton ve Otfried Höffe’ nin Felsefenin Kısa Tarihi adlı iki farklı kitaptan edindiğim kısacık bilgilere yer vereceğim. Önce büyük resmi görelim, detayları yakalamak kolay.

Soru Soran Adam: Sokrates

M.Ö. 5.yy. da Atina’ da yaşamış olan bir düşünürdür. Sokrates kendisini insanlara sivri sorular sorma özelliği nedeniyle bir at sineği olarak tanımlamaktadır. Sorduğu sorular basit görünür, ancak çok keskinlerdi. Sokrates’ in soru sorarak yapmak istediği, insanların anladıklarını sandıkları şeyleri ya da bildiklerini iddia ettikleri şeylerin sınırlarını ortaya çıkarmaktı. Ders verirdi ama bunu para karşılığında yapmazdı. Çünkü hiçbir şey bilmediğini iddia ederdi.

Sokrates yazmayı reddetmiş ve hiçbir düşüncesini yazıya dökmemiştir. Öğrencisi Platon onun diyaloglarını yazarak günümüze taşımıştır. Bunun da dezavantajı, yazılanların kesinkes Sokrates ait olup olmadığıdır. Bu sayede Sokrates tarihsel bir kişilik olmuş ve erdem bilgisi felsefe ile hayatın arasında birliği sağlamıştır. Biraz öncede belirtildiği gibi Sokrates’ in sorularının amacı, hayatı sınamak ve temelinden değiştirmektir.

Sokrates, döneminde gençleri yoldan çıkardığı ve dini olarak yanlış yönlendirdiği için hakkında şikayette bulunulmuş ve baldıran zehri ile ölüme mahkum edilmiştir. Sokrates, haksızlık yapmaktansa haksızlığa uğramak yeğdir düşüncesiyle ölümü tercih etmiştir.

Yazan Platon

Platon, M.Ö. 5. yy yaşamış, hakkında çok fazla bir şey bilinmeyen aristokrat bir aileye mensup düşünürdür. Sokrates’ in öğrencisi olmuştur. Sokrates’ in diyaloglarını yazmıştır. Atina yakınlarında Akademi’ yi kurmuştur. Döneminin entelektüel kutbu olmuş bu Akademi Justinianus tarafında yıkılana kadar bin yıl varlığını sürdürmüştür.

Platon’ nun bilgi konusundaki fenomenler ve idealar öğretisi önemli bir yer tutar. Mağara benzetmesi en bilinen betimlemesidir. Burada Platon’ un bilgiye dair arayışı, algılayamadığımız şeylerin bilgisi kaynağının ne olduğudur.  Aynı zamanda bu betimlemesi fenomenolojinin de ( görüngü bilimi) ilk basamağıdır ve bununla felsefenin ilerleyişine yön vermiştir. Bu betimlemede bir mağarada, küçük yaşlardan itibaren zincirlenmiş tutsaklar vardır. Sırtları mağaraya dönük olan bu tutsakların arkasında bir ateş yanmaktadır ve gördükleri sadece duvara yansıyan gölgelerdir ve gerçeklik algıları bu yönde ilerler. (Bunu sanırım lisede okumuştum ve aklıma televizyon gelmişti.) Bir gün içlerinden biri zincirlerini kırar. Bu dört bilgi aşamasından ilkidir. İkinci aşama, gölgeleri arkasında  bırakarak, sorgulanmamış algılardan uzaklaşır. Bu ikinci aşama kabullenme aşamasıdır. Üçüncü basamak matematiksel ve gidimli basamak, burada bir düşünce başka bir düşünceyi akıl yoluyla çıkarsamadır. Burada mağaradan çıkmaya yaklaşma yansımaları görme aşamasıdır. Dördüncü aşama ussal sezgidir( noesis,  bunu sevdim) Bu bir önceki aşama gidimliye karşıttır. Çünkü zihnin herhangi bir doğruya, akıl yürütmeye başvurmadan ulaştığı aşamadır. Güneşe alışılan ve bakmaya çalışılan aşamadır.  Mağaraya geri dönen bu insan diğerlerini kurtarmak ister. Ancak aydınlıktan karanlığa dönünce bir müddet bir şey görmez ve tutsaklar bunun zarar veren bir şey olduğunu düşünür. Kurtarmaya çalışan kişi oradakiler tarafından öldürülür. Doğru ilkeleri savunmanın sonu ölüm olabilir.

”Güneş tüm zamanları ve yılları yaratan, duyulur mekandaki her şeyi düzene koyan ve orada görünen her şeyin belli ölçüdeki nedenidir.”

Platon hocası Sokrates’ in zehir içip hayata veda etmesi hükmü sonucu onun tekniğinde dersler vermeye devam etmiştir.

Mutluluk Aristoteles

M.Ö. 384 yılında Makedonya’ da dünyaya gelen Aristoteles, Platon’ un öğrencisi, Büyük İskender’ in hocasıdır. Atina yakınlarında Lyceum adında bir okul açmıştır. Antik dünyanın en ünlü öğretim merkezi olmuştur.  Sokrates, Platon, Aristoteles üçlemesinde her biri birbirinden farklı değerler gösterirken en farklıları Aristoteles’ tir: Her şeyle ilgilen biriydi.

Aristoteles hocasının Formlar Teorisini reddetmiştir. Ona göre bir şeyi anlamak istiyorsak ona soyutlayarak değil, onun gerçeğine bakmak gerekirdi. Duyularıyla deneyimlediği gerçekliği keşfetmek istiyordu.

”Nasıl yaşamalıyız?” sorusunun da üzerinde durdu. Aristoteles’ in bu soruya verdiği cevabı ” Mutluluğu arayın.’ olmuştur. Yunan bir sözcük olan ”Eudaimonia” kavramını kullandı; gelişme, ilerleme, başarı anlamı taşıyordu. Bu mutluluk kavramı gelip geçici hislerin ötesindeydi. Bu kavramı anlamak sadece yaşamaktan geçiyor anladığım kadarıyla, kelimeler kifayetsiz.

Aristoteles’ e göre insanın bir işlevi olmalıydı. Ona uygun olan bir yaşam biçimi vardı ve insan gelişir, kendi seçimlerini kendisi yapar, ne olacağına kendi karar verirdi. Ona göre en iyi yaşam aklımızın güçlerini kullandığımız bir yaşam biçimiydi. Eudaimonia’ yı genişletmek için ne yapılır? Aristo bu konuda şunu söylüyor: ” Doğru karaktere sahip olun.” Bunu kısmen nasıl yetiştirildiğimize bağlıyor. Burada biraz şansta devrede tabii.

Cesaret diyor bir de, gözü karalık ile korkaklık arasında bir yerdedir. Bu ”Altın Orta” olarak biliniyor. Burada önemli kelime ölçülülüktür. Kararlarımız, atılganlığımız bu ölçülülük seviyesinden tartılıp sonuca ulaşmalıdır.

İnsan politik de bir hayvandır. Aristoteles bunu insanlarla birlikte yaşayabilmeye, doğamızın karanlık tarafını bastıracak adalet sistemi gereklidir, diyor.

”Aristoteles’ e göre

Görüngüler güvenilir kanıtlara dayandırılmalıdır.

Genel geçer düşünceler ayrıntılı olarak tartışılmalıdır.

Güçlüklerin aşılması, aporie yi ( çıkar yol olmaması), euporie lere ( gidilmesi kolay ve iyi yollar) taşıyarak felsefenin gelişmesine katkıda bulunmuştur. 

Dil analizi, bugün dahi okunmaya değer Metafizik ‘ V. kitabı felsefenin otuz temel terimini çeşitli anlamlarıyla açıklar.”

Aristoteles aynı zamanda kanıtlama biçimlerinin doğru olduğuna karar vermek için, sadece biçime dayanan ve içerikten bağımsız kanıtlama şeklini keşfetmiş ve forma bağlı mantığın kurucusu olmuştur. Bu ”Mantık”dır. Önermelere başvurulan bir yöntemdir. Tümel, tikel, olumlu- olumsuz koşul cümleleri kulanılar ve üçüncü öncül kaçınılmaz yargıya ulaşılır. En bilindik örnek;

Ölümlülük(A) bütün insanlara(B) has bir şeyse insan olmak(B) bütün Atinalılara(C) özgü ise, O halde( kaçınılmaz yargı)  bütün Atinalılar ölümlüdür. Yani formülize edilmiş hali,

AxB & BxC = AC

Diyalektik kavramı üzerine ise Aristoteles, zihinsel bir kıvraklık gerektirdiğinin yanı sıra iyi bir ahlaki yetiyi de gerektirdiğini söyler. Çünkü tartışmacı gerçeği kabul etmeye hazır olmalıdır. Cahil ile tartışırken onun kendi düşüncelerinden yola çıkılırken, bilim ve felsefi tartışmalarda ise daha zengin bakış açılarından yararlanılır; savunulan ve karşı olunulan fikirler üzerinden ilerlenir.

Doğa felsefesi, Darwin’ e göre yaşamış en büyük doğa gözlemcisidir. Aristoteles’ in verileri hakkında  tek başına bir insanın bu kadar fazla veri toplaması imkansızlığından bahsedilir ve İskender’ in hocası olmasını kullandığı ve onun bin kişilik yardımcı kuvvetlerinden yararlandığı öne sürülmektedir. Aristoteles’ in doğa felsefesindeki farkı diğer keaşifler gibi ona egemen olmak istememesidir. Onun için önemli olan şey bilgidir.

Kısa Aristoteles, metafiziği tanrısal olanın bilimizdir şeklinde yorumlamıştır. Doğa tüm devinimi sonsuz ve hareketsiz olana bağlıdır. Şu anki tanrı anlayışı değildir. Ne insani durumlara karşı ne de dünyadaki başka işlere karışan bir mutlak ustur. Bu tanrı kavramı, doğayı hareket halinde tutan bir varlıktır.

 

 

 

Kaynakça 

Felsefenin Kısa Tarihi | Nigel Warburton

Felsefenin Kısa Tarihi | Otfried Höffe

 

Nazlı Işık | instagram

Diğer yazılar için Mecmua İstanbul 

yorum yap

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

NAZLI IŞIK sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et