”Ben bir heykeli yaparken o mekanda var olduğumu ama anda yok olduğumu hissediyorum.”
1. Sanat anlayışınızdan bahseder misiniz?
Sanatın kendi içinde önemi ve değeri olduğuna inanıyorum. Toplum bu konuda ikiye ayrılmış durumda “Sanat için Sanat” diyenler, “Toplum için Sanat” diyenler… Yaptığım eserler ile topluma herhangi bir mesaj aktarmak gibi bir çabam olmadı. Ben kendi içimdeki hislerin doğru teknikler ve yöntemler kullanarak hayata geçmesine önem veriyorum. Bir esere başladığım zaman başkaları tarafından beğenilsin, takdir görsün gibi kaygılarım olmuyor. İçimden gelen, ruhumdan gelene toprak ve kil ile can vermeye çalışıyorum. Elbette eserlerimin beğenilmesi, sanatseverlere güzel duyguları geçirebilmesi karşısında aldığım övgüler en büyük mutluluğum.
2. Yaratımınızı tetikleyen kaynak nedir?
AN… EVREN… YAŞAM… Yaratım sürecimi öncelikle An tetikliyor. Beraberinde birçok duyguyu yakalayabileceğimiz ve yaşadığımız anlar… An’ın bize yaşattıkları… Anımızı yaşarken farkındalıklarımızı ne kadar açık tutabilirsek evren de bize o denli cömert oluyor. Bazen bir koku, bazen okuduğum bir kitaptaki cümle, bazen o an içerisindeki hisler, renkler, çiçekler, müzik, sohbetler, kendim ile baş başa kaldığım zamanki düşüncelerim.
Benim her eserimin kendine has hikayeleri var. Bazen de bir hikaye heykelime can veriyor. Nefes oluyor. Eserimi yaratırken yaşadığım süreçteki hikayeleri sanatseverler ile paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.

3. Kendi açınızdan baktığınızda heykel yapmak bir çatışma mı yoksa uyum mudur?
Ben karakter olarak uyumlu bir insanımdır, hayatımda çatışmalara pek yer vermemeye çalışırım. Heykel yapmak esasında bir nevi kendimi ifade edebilme halim, duygularımın hayat bulabilme kanalı, dolayısı ile çok severek yaptığım heykellerimde kendi içlerindeki uyum ağır basmaktadır diyebiliriz. Estetik olarak da uyumsuzlukların içindeki uyuma… Asimetriden doğan bütünlüğe ve güzelliklere inanırım.
4. Gerçeklik kavramı sanat anlayışınızda ne kadar yer kaplıyor?
Gerçeklik günümüzde çok göreceli bir kavram haline gelmiştir. Sosyolojik olarak, felsefi olarak kültürlere ve dinlere göre farklılık gösteren bir olgudur. Ben varlığın da yokluğun da gerçeklik olduğu inancındayım. Algılayabildiğimiz evren sadece beynimizin bize gösterdikleri ve oradaki kodlamalar ile alakalıdır. Beynimizdeki tabulardan kurtulursak algılarımız da o denli değişebilme özelliğine sahiptir. Ben bir heykeli yaparken o mekanda var olduğumu ama anda yok olduğumu hissediyorum. Dolayısı ile kendi içimdeki gerçekliği yoğun bir şekilde yaşıyorum. Modernizmin başlangıcıyla birlikte sanatçılar, görünen dünyanın gerçeğini yansıtmaktan çok içsel olanın anlatımına önem vermişlerdir. Ben de heykellerime kendi öznel gerçekliğimi yansıtıyorum.

5. Eserleriniz hayatın bir parçası olsaydı nerede olurdu?
Eserlerimin tasarım aşamaları, yapım süreçleri benim için huzur ve keyif verici süreçler oluyor. Eserlerim nihai halini aldıklarında sanatseverler ve koleksiyonerler ile buluştuğunda her eser herkeste farklı hisler uyandırabiliyor. Aldığım geri bildirimler doğrultusunda şunu söyleyebilirim ki çoğunlukta yarattığı ortak hisler huzur, mutluluk, özgürlük ve güç. Sanırım heykellerim hayatın bir parçası olsaydı insanların suratındaki keyifli bir gülümseme olurdu.
6. Sizce yaratıcılık bir başlangıç mı yoksa sonuç mudur, açıklar mısınız?
Yaratıcılık bana göre sürekli gelişen ve evrilen bir süreçtir. Çıkan eser sonuçtur. Birçok sanatçı yaratıcılık aşamasında daha önceden çizdiği eskizlerden, maket ve modellerden ve ya çizimlerden bağımsız olarak eserini sonlandırabilir. Yaratıcılık aşamasındaki özgürlük bir sanatçının en büyük hazinesidir.

7. Günümüz dünyasına bakıldığında popüler kültürün etkisini eserlerinizde hissediyor musunuz?
“Değişmeyen tek şey değişimdir” demiş büyük düşünür Heraklitos. Popüler kültürün de yüzyıllar içindeki değişime dair bir geçiş süreci olduğu kanısındayım, hızlı üretim, hızlı tüketim çağını yaşıyoruz. Fakat bir sanat eseri yaratabilmek mutlaka bir sürecin ve birikimin sonucudur, tek bir fırça darbesi ile yapılan bir resmin bile altındaki mantığa, öncesine ve sürecine bakılması gerektiğini düşünüyorum. Ben eserlerimi yaratırken yaptım, bitti, oldu deyip sonlandıramam. O heykelin demlenmesi gerekiyor benim ruhumda, içime sinmesi bir süre alır.
8. Toplumsal dünyanın sanat anlayışınızda etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
Elbette oluyor. Yaşadığımız çevre, yetiştirilme şeklimiz, hayatın bize getirdikleri ve öğretileri kişiliğimizi şekillendiriyor. Heykellerim beynimdeki algılarımın oluşturduğu hislerin bir yansıması, duygularımın dışavurumu, içimdeki özgürlük yolculuğumun bir parçası…

9. Estetiğin güncel söylemi sizce nedir?
Bazen altın oran, bazen birbirine uyumlu ölçüler bazen de asimetri içindeki simetri, uyumsuzluklar bütünündeki uyum, zıtlıklar ve kaos içerisindeki denge…
10. Türkiye’de kadın sanatçı olmak sizin için ne ifade ediyor?
Tabi ki gurur duyuyorum, birçok daldaki öncü kadınlarımız gibi bizlerde bugün özgürce sanatımızı tüm dünya ile paylaşıyoruz.






SEDA EYÜBOĞLU KİMDİR?
1976 yılında İstanbul’da doğmuştur.
Yeditepe Üniversitesi Mimarlık Fakültesi İç Mimarlık bölümünü birincilik ile bitirmiştir.
2004 yılında temel resim eğitiminin ardından 2005 yılında temel heykel eğitimi almaya başlamıştır.
Çamurun ve kilin doğallığını yüreğindeki hisler ile buluşturan Seda Eyüboğlu, farklı malzemeler ve teknikler kullanarak yarattığı soyut ve figüratif çalışmalarında doku, ışık ve gölge dengesi, dolu ve boş kavramlarının oluşturduğu harmoni, simetri içerisindeki asimetrik ritme dikkat çekmektedir.
Aldığı İç Mimarlık eğitimini heykelleri ile buluşturan Seda Eyüboğlu çalışmalarına Heykeltıraş Hüseyin Suna’nın atölyesinde devam etmektedir.
Katıldığı sergiler
2018 Karma Sergi İstanbul
2018 İstanbul Art Show
2019 Affordable Art Fair Milano
2019 Art Ankara
2019 Stepistanbul
2019 Karma Sergi Derindeki Özgürlük
2020 Affordable Art Fair Milano
2020 İstanbul Art and Antique
2020 Karma Sergi