Sanatın İcadı | Larry Shiner

Sanatın İcadı, sanat ve zanaatın ayrımını beş bölümde: felsefi, sosyolojik ve kronolojik olarak anlatılabilecek en sade şekli ile basite indirgemiş diliyle zamanlar arası geçişi bağlantılar kurarak okuyucuya aktaran önemli eserlerden.

Larry Shiner kitabında sanat ve sanatın bağlarının kopmasını modernizm ile gerçekleştiğini vurgulamıştır. Yapma ve yaratma kelimeleri ile ustalıktan dehaya geçiş sürecini aktarmıştır.

Dehanın oluşturduğu sanat eseri yaratma eylemi modernizmle tanımlanmış, postmodernizm ile bir işe dönüşmüştür.  Kitabın birinci ve ikinci bölümü bu konulara değinmiştir.

” Zanaatçı sanatçı statüsündeki ve imgesinde ki ilerleme resim heykel ve Mimarlık sanatlarında daha da fazlaydı. Maalesef, popüler değerlendirmeler bu ilerlemeyi fazlasıyla abartıyor ve Michelangelo şahsiyetlere , niye Nevin normal kulaklı Van Gogh muamelesi yaparak Birgül kendilerini ifade etme aşkıyla yanıp tutuşan bir deha rolü biçiyorlar. Postromantik imge Michelangelo’ ya uymadığı gibi Rönesans ressam ve heykelcilerinin çoğuna daha da az uyar. Rönesans dönemindeki sanatçı düşüncesinin modernliğini daha nesnel biçimde değerlendirme bilmemiz için öncelikle bu romantik basitleştirmeleri bir kenara koymamız gerekiyor. Rönesans döneminde, esas itibarıyla modern sanatçı kavramının doğuşunu akla getiren üç çeşit kanıt vardı : Bir tür olarak ” sanatçı biyografisi” nin ortaya çıkışı, kendi portresinin gelişimi ve ”saray sanatçısı” nın yükselişi.” 

”XVIII. yüzyılda, liberal sanatlar içindeki bir grubun ötekilerden ayrılarak ”beaux-arts” başlığı altında farklı bir grup oluşturması için zevk, bir kıstas olarak faydanın tam karşısına yerleştiriliyordu. Buradaki zevk herhangi bir de ya da her türlü zevk değildi. Yüzyılın akışı içerisinde, özel bir incelmiş tek ya da beğeni türü kavramı modern estetik düşüncesine dönüştürülecekti.”

XIX. yüzyılda loncaların gözden düşmesi ve sonunda da tamamen ortadan kalkmasıyla birlikte başyapıtın eski anlamı da ortadan kalkıyordu. Ardından modern başyapıt anlayışı yaratıcı olarak sanatçı kavramının içinde tamamen eridi. Bunun sonucu olarak da sanat, müzik ve edebiyat tarihleri genellikle bir dizi sanatçı-dahi ve bunların ”başyapıtları”nın hikayesi olarak kaleme alınmaya başlandı.

Yazar üçüncü kısımda ise karşı akımlara değinmiştir. Burada 18. yüzyıla kadar çok az sayıda sanatsal kurum olma durumunun değişip, neredeyse tüm sanatsal kurumların bu dönemde ortaya çıkışından bahseder. Bunu orta sınıfın gelişmesi ve sanatsal bir piyasanın oluşmasına bağlamaktadır. Ortaya çıkan kurumlar : sanat sergileri, müzayedeler, galericiler, sanat eleştirisi, sanat tarihi, imza kurgusu idi.

XVIII. yüzyıl ayrıca bir devrim getirme özelliğine sahipti: Aydınlanma! 1789 devrimi ile yine bir değişim gerçekleşmişti. Bu dönemde baskı rejiminden kalan birçok eser aydınlanma devrimi de olsa yok edilmekle yüz yüze geldi ve ortadan kaldırıldılar; Despotizmi çağrıştıran sanat eserleri yakıldı, yıkıldı, bazıları daha öngörülü düşünürler tarafından kurtarılabildi.

” 1789 öncesinde müzisyenlerin çok kiliseler, kraliyet ailesi, aristokrat hamiler ya da birkaç tiyatro tarafından istihdam edilirdi. Halbuki artık belirsiz de olsa hizmetlerini satabilecekleri büyük bir piyasa ortaya çıkmıştı (Franz 1988; Brevan 1989; Charlton 1992).”

Dördüncü bölümde sanatın ilahlaştırılması başlıyor bizi karşılıyor.

Güzel sanatların 1750 lerden sonra bölünmeye başlaması ve Fransız Devrimi’nin sanat sanat içindir düşüncesini Perçinlemesiyle 18 yüzyılda sanat, kesin biçimde ayrı bir insanlar incelmiş beğenisi olup sanata özel bir tinsellik yüklendi. Sanat yüceltiyor ve hatta Wordsworth ” uğraşımız çok yüce dostum; yaratıcı sanat!” diye yazmıştır. Sanat anlayışını kutsallaştırılması na rağmen bir cinsiyet ayrımcılığı 18 yüzyılda Neyse 19. yüzyılda da aynı şekilde devam ediyordu.

”George Eliot , George Sand ya da Rosa Bonheur gibi yaratıcılık ve sanatsal üreticilik leri aşikar olan kadınlar genellikle sadece Toplumsal sapkınlar olarak değil Aynı zamanda da fizyolojik Hilkat garibeleri olarak görülüyordu.”

” Çoğu sanatçı, yazar ve besteci sıradan hayatlar sürerek toplumsal onay arıyordu. ”

XIX. yüzyılda estetik ve güzellik kavramları gündeme geldi: Almanya’da doğan estetik kavramı sınırları açtı. Bu arada Amerika’da yere ne kadar ulaşan müzeler; izleyici davranışının ne olması gerektiğini gösteren estetik saygı ve davranış kurallarını ortaya çıkarmıştır şuan müzelerde saygısız yada estetikten yoksun davranış göremiyoruz ama ilk dönemler böyle değildi. Sınırlarını Aşan estetik kavramı Öyle Bir dereceye gelmişti ki:

”Schiller, 1793 tarihi eseri Estetik Mektupları’ nda insanlığın kurtarıcıları olarak güzel sanatla birlikte güzellikten söz etmesine rağmen, bundan birkaç sene sonra Goethe’ ye yazdığı mektubunda güzelliğin fazlasıyla sorunsal hale geldiğini, bu yüzden belki de” dolaşımdan kaldırılması” gerektiğini söylüyordu. (Beardsley 1975,228).”

Beşinci bölüm olan güzel sanat ve zanaatın ayrımının ötesinde ise avangart sanata değinilmiştir.

” I. Dünya Savaşı’nın şoku bir araya gelince buradan sanat ve toplumu ayrımına karşı şiddetin direniş davranışları doğdu. Bu bağlamda dada/sürrealizm, Rus konstrüktivizmi ve Bauhaus savaşın hemen ardından ortaya çıkan direniş hareketlerinin başlıca örnekleriydi.”

Yazar bu bölümde, Rönesans’ tan 18. yüzyıla kadar sanat/zanaat birliğinden sonra 1800-1830 yılları arasında yeni güzel sanatlar kavramının sağlamlaştığından ve 19. yüzyıla gelindiğinde sanat teriminin sadece bir güzel sanatlar tanımı olmadığını ve aynı zamanda bağımsız değerler ve kurumlar alanı haline geldiğini vurgular. Sanat artık tinsel bir özellik kazanmış ve kutsanmıştır.

Sanat kurumları ve sanatçılar arasında yazarın asimilasyon ve direniş olarak nitelendirdiği bir karşıtlık çıkmıştır. Rus konstrüktivizmi gibi karşıt sanat hareketleri, Duchamp ve John Cage gibi karşı tavırlar dahi saldırdıkları sanat kurumları karşısında ikircikli kalmış ve kurumlar tarafından sanat karşıtı eserlerinin bünyelerine alınmasıyla bu düşünceleri eritmiştir.

1930’lara gelindiğinde R. G. Collingwood ve John Dewey , Walter Benjamin güzel sanat ve zanaat birliğine tekrar değinmiş ama İkinci Dünya Savaşı ile kesintiye uğramışlardır. Savaş sonrası yine modernizm ile biçimci ve dışavurumcu konulara dönülmüştür.

Sonuç bölümünde ise hayatımıza giren teknolojinin güzel sanat ve zanaatın bir araya getirme rüyasını iyice zora soktuğuna değinmiştir.

” Bu kitapta genellikle anladığımız şekliyle güzel sanatın ne Ezeli ne de çok eski olduğunu ve şunun şurasında 18 yüzyılda ortaya çıkmış tarihsel bir inşa olduğunu göstermeye çalıştım ve yine o günden bugüne devam eden paralel bir direniş geleneğinin izini sürdüm. Bunu yaparken eskiye dönülemeyecek ininde farkındaydım. Eski sanat sisteminizi resmimiz imkansız artık. Eski sanat sistemini iki bölerek aklı, hayal gücünü ve zarafeti güzel sanata mal edip, zanaat ve popüler kültürü ve sırt teknik, fayda, eğlence ve kağıt alanına indirgen kırılmayı yok sayamayız. Kültürümüze musallat olmuş öteki düalizmler gibi güzel sanat sistemindeki bölünmelerinde ancak sürekli bir mücadele ile açabiliriz. Bence bunları pratikte zaman zaman açıyoruz; Asıl sorun pratikte yaptıklarımızın adını koymak ve bunları açıkça ifade etmek.”

yorum yap

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

NAZLI IŞIK sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et