Psikanalitik ve Sanat

Freud’ un yaratım sürecini tanımlamasında, nevrozlar ya da psişik rahatsızlıklar bu sürecin belirtileri olarak kendini gösterir. Fakat sanatçı olmak yani yaratıcılığı, bir nevroz belirtisi olarak görmek tabii ki mümkün değildir. Freud’ un bu noktada gözden kaçırdığını Jung ortaya koymuştur.

Burada araya Ulus Baker’ in bir sözünü almak isterim;

Bu bağlamda insana dair olan her şey rasyonel, anlamlı ve makul olmak zorunda değildir. Bu nedenle psikanaliz, yaratma süresinde ancak belirli bir düzeyde ve çerçevede bilgi verebilir. Zaten Freud da ilerleyen yaşlarında psikanalizin sanatsal doğayı aydınlatmada ve sanatsal çalışma yöntemlerini açıklamak konularında eksik kaldığını itiraf etmiştir. Psikanaliz sadece bir pratiktir.

Modern düşüncede kültürü yorumlamanın bir yolu da psikanaliz olmuştur. Psikanalizin temel önermesi bilincin oluşumunda geçmişin ve kültürün birey üzerindeki etkilerinin ne olduğu sorusudur.

Freud psikanalizin güzel(estetik) üzerine çok fazla şey söyleyemeyeceğinden kilometre taşı olarak sanat ve kültürü baz almıştır. Freud sanatçıyı psikodinamik( geçmiş yaşantılarla ilgili) ile daha yakından ilgili olduğunu savunmuştur. Bunu sanatçının eserlerinden yola çıkarak psikopatolojik çözümlemelerle yapmıştır.

Tekinsiz Makalesi

Freud ”Tekinsiz ” makalesinde bedensel estetik üzerinden psikanalitik çözümleme yapmıştır. 1919 Imago dergisinde yayımlanan makalesinde Hoffman’ ın ” Kum Adam” öyküsü bağlamında ”Tekinsizlik Hali” ni açıklamaya girişmiştir.

Freud’ a göre tekinsizlik; zihinsel belirsizlik, yabancı ve ait hissetmeme biçimindedir. Fakat bu kendisine göre de eksik bir tanımlamadır. Aynı zamanda tekinsizliğin çocukluk anılarıyla ilgili olduğunu da savunur.

Kum Adam öyküsünde, Nathanael öykü boyunca göz kaybına uğrama korkusu yaşamakta ve kendisine musallat olan Kum Adam karakteri tarafından rahatsız edilmektedir. Göz kaybı psikanalitik kurumda iğdiş edilme korkusunu yansımasıdır. Hikayede göz kaybına uğramak ise benliğini ve konumunu kaybetmesiyle ilişkilidir. Bu dehşetvari çözümleme tekinsizliğin konusudur ve bilinci sarsan tetikleyicilerdir.

Bu negatif duygular sanatsal estetikte ne anlam kazanır?

Freud’ a göre bu olumsuz duygular edebi eserlerde de; masallar, öyküler, şiirlerde dahil olmak üzere sanatsal türlerde uzuv kopmaları, canlı/ cansız dönüşümleri, ölülerin dirilmesi gibi olaylarda sergilenir. Bunlar bir dizi motif, metafor veya temadır.

Freud aynı zamanda yaşanmış tekinsizlik hali ile izlenilmiş veya okunulmuş tekinsizliğin farkına vurgu yapar. Sanatsal estetik deneyimde sanatçı izleyicisinde benzer bir estetik duygu durumu meydana getirebilir. Bu estetik deneyimin izleyiciyi güvenli estetik deneyim alana alması anlamına gelmektedir. Sanatın ayna görevi üstlenmesi estetik deneyimde devreye girer.

Tekinsizlik hali estetik deneyim ile ‘harikulade’ nin ortaya çıkmasında bir basamaktır ve burada yüceltme kavramı devreye girer. Yüceltme bir yansıtma deneyimidir. Bir duygunun başka bir eyleme yansıtılması olayıdır. Bir şeyin benim bakışımla, kalemimle, fırçamla, benim yorumumla yeniden yaratılmasıdır. Yüceltme estetik deneyimde ” katharsis ” ile bağlantılıdır.

Freud’ un Leonardo Da Vinci eseri üzerine yorumuna geçmeden önceden psikanaliz nedir tekrar edeyim. Psikanaliz bireyi bir bütün olarak ele alarak çözümleyen bir pratiktir. Freud için bilindiği üzere dil sürçmeleri, rüyalar, kelime seçimleri, çocukluk anıları ve özellikle sanat alanına bakarsak eserlere bakarak anlarda gizlenmiş anlamlar olduğunu düşünür ve bu anlamların peşine düşer. Çünkü bir toplumun parçası olduğumuz gerçeği birey için yadsınamaz  bir gerçektir. Bu kültürde onaylanmayacağını düşünüldüğünden duygular bastırılır. Bu bastırma ve yüceltme psikanalizin temelidir. Yüceltme bir şeye yüklenen enerji yüküdür. Sanatsal olarak bununla katharsis (arınma) kavramıyla karşılıyoruz. Sanat bu bakımdan, bilinç ve bilinç dışı arasında bir uzlaşma meydana getirdiğinden farklılık gösterir.

Freud’ un Leonardo Da Vinci Eser Çözümlemesi

Freud, Da Vinci’ yi bir birey olarak, çocuk olarak ve sanat eseri üçlemesinde çözümlemiştir. Da Vinci’ dış görünüş olarak giyim kuşam konularına çok özen gösterirmiş. E her şeyi detaylıca düşünen birinden bunu alelade geçmesi beklenemezdi. Yıldan yıla değişen bir çok ilgi alanına sahipmiş. Ayrıca üretim yaparken oldukça ağır kanlı imiş. Son Akşam Yemeği freski için 3 yıl ön eskizlerinin sürdüğü bilinmekteymiş. Esere başladıktan sonra ise günlerce elini sürmeden esere bakarak geçirdiği zamanlar olurmuş.  Freud bu tuhaf davranışların sebebi için tabii ki çocukluğuna bakıyor.

Leonardo Da Vinci evlilik dışı bir çocuktu. Anne ve babası başka insanlarla evlenmiş. Da Vinci üvey anne ile bir vakit büyümüş sonra babaannesinin yanında yetişmişti. Ayrıca o dönemlerde evlilik dışı çocuklar üniversiteye kabul edilmiyordu. Bu aile trajedisinin onun cinsel yönelimini etkilediğini düşünen Freud eser incelemesine yönelir. Da Vinci’ nin art arda kadın figürleri ve hepsindeki gülümseyen portre ifadeleri dikkatini çeker. Aynı zamanda Leonardo’ dan kalan birçok kadın organı, rahim, anne karnında çocuk gibi anatomik şemalar kalmıştır. Ve buna karşılık Leonardo’ nun bir ilişkisi olduğuna dair hiçbir veri yoktur. Georgia Vasari’ nin Sanatçıların hayat hikayeleri adlı kitabında belirttiği bir anektod2 a göre Da Vinci ustası Verroccihio’  nın yanındayken homoseksüel bazı girişimleri nedeniyle diğer gençler tarafından şikayet edilerek mahkemeye çıkmış ve beraat etmiştir.

Burada düşünülmesi istenen Da vinci’ nin resimlerindeki kadınlar neyin sembolüdür? 

Freud’ a göre aile trajedileri ve bastırılan duyguların sanat aracılığıyla geri dönüşünü görmekteydik. Bir çeşit yüceltme… Bu gibi cinsel yönelimler ya da libido düşünsel aktivitelere evrilir. Biri bir şeyle beklenenden daha fazla ilgileniyorsa bunun altında bir duygu yatırımı olması muhtemeldir.

Freud’ un diğer ölçütü Leonardo Da Vinci’ nin çocukluk anısıdır. Da Vinci’ nin kendi yazılı anısı olan; ” Küçükken beşikte yatıyordum: akbabanın biri yukarıdan inerek geldi, kuyruğuyla ağzımı açtı, kuyruğunu birkaç kez dudaklarıma değdirip çekti.” Bu Freud’ a göre bir anı olamazdı, çünkü beşikteki bir bebeğin hatırlama eylemini gerçekleştirmesi imkansızdı. Bunun daha sonradan Da Vinci tarafından uydurulup zihnine yerleştirdiği bir gündüz düşüydü. Akbaba imgesi burada bizim için önemlidir. Eski Mısır’ da Mut adlı akbaba başlı bir tanrıça vardır ve mutter/ mother kelimeleri buradan evrilmiştir. Bu imge Freud’ a göre Mut’ tur. Aynı zamanda bu gündüz düşü anne ve çocuk arasındaki cinsel bağı tanımlar. Da Vinci’ nin çocukluk yaşamı bunun bir fantasya olduğunu kanıtlar niteliktedir. Ve Freud resim incelemeleri ile bu kadın figürlerinin öz annesi Katharina’ nın tekrarından başka bir şey olmadığı sonucuna varır.

Ermiş Anna, Bakire Meryem ve Çocuk İsa adlı eserde görüldüğü gibi Aziz Anna ve MEryem yaş olarak birbirine çok yakın resmedilmiştir. Freud’ a göre bu anne figürleridir. Vücut hareketi yek bir görüntüde iki baş olarak algılanabilir pozisyondadır. ÖZ ve Üvey annesini tasvir ettiği kanaatine ulaşır Freud burada. İsa’ da Leonardo’ nun kendisidir.

 

 

 

Freud her zaman psikanalizin eksikliğine vurgu yapmış ve sanatsal yaratımı tanımlamada yetersi kaldığını belirtmiştir. Bu bağlamdan çıkarak şunu ekleyebiliriz. Estetik ve sanat eseri psikanalizleri sadece sanatı ve sanatçıyı değil, izleyiciye de ışık tutan bir pratiktir. Alımlayıcı (izleyici) baktığı her şeye öznel yargısıyla yaklaşır. Bu nedenle çoğu zaman kendimizle karşılaşırız.

 

Similar Posts

yorum yap

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: