Marcel Duchamp’ ın Mezartaşı

“D’ailleurs, c’est toujours les autres qui meurent” Marcel Duchamp

“Anyway, it’s always other people who die”

”Zaten, ölen her zaman ötekidir/ başkasıdır.” 

Bir Mezartaşı Yazısı ve Ben-Öteki Kavramı Üzerine

Duchamp gider ayak yine imzasını atıp bu dünyadan göçmüştür. Bu yazı Duchamp’ ın ceketinin cebinde kendi el yazısı ile yazıp taşıdığı bir nottur.

Ben ve öteki kavramı, entelektüel bir diyalogdur. Bu durum varoluş sorununun en yalın anlatımlarından biridir, çok basit gibi görünse bile.

Bazen düşünürsünüz; iki hayat yaşıyorum, yaşıyor ya da öyle hissedersiniz. Aslında ben ve ötekinin diyaloğundan çıkan bir çatışmanın sesidir. Kendilik bilinci, bireyin bu diyalogda birbirini dönüştürmesidir.

Ben, kişinin dış dünyaya dönük varlık halidir. Günümüz insanının en kolay yaptığı dışa dönme ona göre yaşama halinin yanında en zor olanı, içe dönmesi ve kendine itiraf etmekte zorlandığı benliğidir. Bu benlik bilinçli bir öznedir. Ben, kendini ve varlığını fark etmiştir. Kişi için kendini bilmek bir bilinçtir. Başkalarıyla paylaşamaz ya da aktaramazsınız. Bu durum kısa bir süreç içinde gerçekleşmemektedir: Süreç gerektirir. Bireyin kendini keşfetmesi uzun bir süreçtir, ne mutlu bu yolculuğa çıkma cesaretine sahip olanlara!

Öteki kavramı ise, bildiğimiz üzere dışlanmış, ötekileştirilmiş, başkalaştırılmış, göz ardı edilmiş anlamlarındadır. Bu iki kavramı bir arada tutabilmek için ortak nokta nedir? Burada öz olarak ”insan olmak” ortak paydası işin içine girer. Bu payda göz ardı edilemeyecek derecede önemli olduğundan diyalogun başlaması için yeterlidir. Diyalog bir başladığında bireyin hayatı bir daha eskisi gibi olmayacaktır. Başta da belirttiğim gibi burada artık bir ” kendilik” inşası başlamıştır.  Bu diyaloğun hiç başlamadığı ya da hayatın bir yerinde bir şekilde kaybedildiği bireylerde hayatın anlamsızlığı gibi düşünceler belirir. Birey sıradan, başkalarına ait bir yaşama yelken açar.

Farklılıkların korunması gerekir. Ben, hayatı boyunca sadece öteki ile diyalogda bulunmaz. Toplum ve doğa ile temas halindedir. Bilinçli ve aklını kullanan ben, sorular soracak, eleştirilerde bulunacak ve sorgulayacaktır. Bu bilinçte bir ben , ne yazık ki onuncu köyün yolcusudur. Çünkü sıradan bir insan için kendini tanımaktansa başkalarını tanımak daha kolaydır. Ona özünü, tözünü acımasızca gösteren bir ayna kişiyi rahatsız eder ve bu aynanın kırılması beklenmedik bir olay değildir.  Bu durum şu demek değildir; içimize dönelim, toplumdan uzak duralım. Bireyler kendiliğinden değil, başkalarıyla ilişki kurarak meydana çıkarlar. Burada önemli olan seçim hakkımızın olmasıdır. Ben- öteki, varlığımızı kimler arasında geçirmek istiyoruz? sorusu bu iki kavramı besleyen unsurlardan biridir. Bu durum Platon’ un ilim ve felsefesini sadece ehil olanlar tarafından anlaşılmasını istemesi bu nedenle değil midir? İnsan seçimlerinden de ibaret sonuçta. Hangi ortamda, hangi insanlarla bir arada olmak istediğinizi seçmek bir farkındalıktır. Bu dinamizm bireyi kendiliğine götürür. Diyalogların dinamizmi gibi; karşılıklı konuşmanın ötesinde, değerler, duygular, hafıza, nesilden nesle aktarılan kültürel miras, sinirbilim, düşünme süreci, kolektif bilinç gibi çok yönlü bir süreçtir.

Ben, ötekinin farkına vardığında köklü bir değişim getirir. Kişinin devrimidir. Aynı zamanda bu farkındalık benin ötekiyle dostluğu bireye, bilip bilmediklerini, sınırlılıklarını ve sınırsızlığı hakkında bilgi verir. Bu dostluğu sürekli sürdüren bir toplumdaki değişimi bir düşünelim.

Sonuç olarak ben ve ötekinin mahiyeti fark edildiğinde kişi kendi hayat felsefesini ve bundan sonraki yolunun belirlemiş olur. Daha bütüncül, daha farklı ve daha derin bir hayata imkan verir.

yorum yap

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

NAZLI IŞIK sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et