Kader Öztürkmen

”Temelde insanın toplumda kabul görmeyen ve delilik olarak addedilebilecek hallerini, yalnızlığını da vurgulayarak betimliyorum.”

1. Sanat anlayışınızdan bahseder misiniz?

Figürü ele alış biçimimle ekspresyonist bir tavır sergiliyorum. Gerçeklikte var olan olaylara işaret ederek tepkisel, ruhsal değişimlerin, tezatlıkların özündeki varlık ve yokluk gibi mücadeleleri irdeliyorum.

Mekan algısına değinmeden, insan doğasının doyumsal yoksunluklarından doğan kıvranmalarını, sergilediğinde kabul görmeyen ama ruhun içerisinde var  olan kaçma, sığınma, saldırma, kararsızlık, dengesizlik gibi halleri, süregelen boşlukta yalnızlığını, özde kendisiyle baş başa olma halini vurgulayarak betimliyorum.

Resimlerimde tuval üzerinde, gerçeklikle özdeşleştirdiğim materyalimle, flu, aynı zamanda illüzyonist bir etki yaratarak, varoluşumuzun dayanılmaz ağırlığı ve hafifliği arasında köprü oluşturduğuma inanıyorum.

2. Yaratımınızı tetikleyen kaynak nedir?

Yaşamak.

Kader Öztürkmen, Struggle- Boğuşma

3. Kendi açınızdan baktığınızda resim yapmak bir çatışma mı yoksa uyum mudur?

Resim yapmam, hayatın içinde olup, dahil olamama durumum ve olma çabam aslında. Bu durum iç güdüsel işliyor. İnsanın kendini ifade etme ihtiyacı diyebiliriz.

Büyük bir çatışma hali içindeyim hayatla; Etrafımda olup biten olaylara inanamama hali. Hiçbir yere ait hissetmedim şimdiye dek kendimi. Sadece resim yaptığım an. Nerede ne şekilde değişken. Ancak sadece o an hayatla büyük bir uyum yakalıyorum. Dolayısıyla hayatla olan çatışmam resim yaptığım anında çatışma içerisinde geçmesine sebep oluyor. Bir yandan teknik kaygılar da var tabii ki. Resim ilerlediğinde çatışma yer yer azaldığında, ifade etmek istediğim duyguyu  yansıttığımda, uyum o anlarda ortaya çıkıyor ve müthiş bir dinginlik, tatmin duygusu. Bu yüzden ait hissettiğim tek yer resmimin karşısı.

4. Gerçeklik kavramı sanat anlayışınızda ne kadar yer kaplıyor?

Kullandığım materyalle illüzyonist, flu bir etki yaratıyorum. Resimlerimin içeriğindeki gerçekliği göreceli olarak yadsıyan bir tavır sergilememden ileri geliyor bu durum. Tıpkı Jean-Leon Gerome’ un Kuyudan çıkan gerçek tablosunda olduğu gibi, toplumların hiçbir zaman çıplak gerçeği görmek istememesi ve bu yüzden de kuyuya hapsolan gerçekliğe değinerek kişinin algısı ve isteği doğrultusunda görmek istediği kısmı seçmesine izin veriyorum.

Kader Öztürkmen, Lote (intertwined) – Lote ( İç içe)

5. Eserleriniz hayatın bir parçası olsaydı nerede olurdu?

İnsanın olduğu her yerde olurdu. Çünkü; insanın içsel doyumsuzluğundan doğan yadsınamaz yoksunlukları, o nereye giderse içinde ve onunla.

6. Sizce yaratıcılık bir başlangıç mı yoksa sonuç mudur, açıklar mısınız?

Kişi yaratım gücüyle gelmişse bunun kaygısını duyumsar. Huzursuz olur. İçsel çatışmalar içerisine girer. Bir nevi doğum sancısına benzetiyorum bu durumu. Yaratım sancısı. Doğum gerçekleştiğinde, sonuca erişildiğinde, sürecinde sonuç kadar kıymetli olduğunu düşünüyorum.

Kader Öztürkmen, My soul- Ruhum

7. Günümüz dünyasına bakıldığında popüler kültürün etkisini eserlerinizde hissediyor musunuz?

Popüler kültür hayatımızın içerisinde çok yaygın varlığını sürdüren, temelde tüketen toplumun hızlı bir biçimde sindirip bitirmesi için sunulan, yıllar sonra kimsenin hatırlamayacağı ve para kazanmaya endeksli bir kültür anlayışı.  Sıyrılmak gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda popüler kültüre en büyük hizmeti veren medyayı süzgeçten geçirerek kullanıyorum ve evimde yıllardır televizyon yok. Ancak popüler kültür; insanın duygusal gerçekliğini zayıflatarak doğasında zaten var olan doyumsuzluğunu besleyen bir unsur. Resimlerimde de insanın hallerini ele aldığım için popüler kültüre dair nesnelere yer vermesem de figürün doyumsuzluğundan kaynaklı kıvranmalarını betimliyorum.

8. Toplumsal dünyanın sanat anlayışınızda etkisini olduğunu düşünüyor musunuz?

Yadsınamaz bir biçimde etkili. Çünkü toplumun içerisinde sosyokültürel bir yapı söz konusu. Dolayısıyla ait hissetsen de hissetmesen de bu bağlamda bir yaklaşımla karşılaşıyorsun. Resimlerimde de gerçeklikte var olan olaylara işaret ettiğim için sosyokültürel yapıdan kaynaklanan durumlar da, insanın tepkilerini ve ruhsal değişimlerini, bununla birlikte varlık- yokluk mücadelesini irdeliyorum. Temelde insanın toplumda kabul görmeyen ve delilik olarak addedilebilecek hallerini, yalnızlığını da vurgulayarak betimliyorum.

Kader Öztürkmen, Pleading- Yakarış

9. Estetiğin güncel söylemi sizce nedir?

Estetik kavramı, günümüze değin birçok şekilde ifade edilmiştir. Estetik olana ulaşmak adına ideal sanat eseri için kriterler belirlenmiş ve Wittgenstein gibi estetiğe fenomenolojik açıdan yaklaşan düşünürler, estetiğin kaynağının sanat eseri olduğunu ileri sürmüştür. Theodor Lipps gibi estetiğe psikolojik açıdan yaklaşan düşünürler ise, sanat eserine bakan ve onu algılayan kişinin yani süjenin duyguları olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ksenephon’un aktardığı, Sokrates ile Aristippos arasında geçen diyalogda ise Sokrates’ in güzelliği, ‘’Bir şeye elverişli olan her şey iyi ve güzeldir. Bir şeye elverişli olmayan her şey ise kötü ve çirkindir.’’ sözleriyle açıklamasına benzer olarak, Platon da Şölen diyalogunda Sokrates’in ağzından güzelliği, ‘’ Bedenin güzelliği, herhangi bir şeye yaradığından dolayı güzel, hayvanlar, gemiler, arabalar işe yaradıklarından dolayı güzeldir.’’ sözleriyle açıklamıştır. Öte yandan klasik estetik algısını yıkıma uğratan farklı bir estetik algı da mevcuttur. Bu algı; sanat tarihi içerisinde güzelin var olduğu kadar çirkinin, asaletin olduğu kadar aşağılık olanın da estetik bir temsil değerinin olabileceği fikridir. Umberto Eco şu sözleri söylemiştir; “Güzellik kimi açılardan sıkıcıdır. Güzellik mefhumu çağdan çağa değişse de güzel nesneler her zaman belirli kurallara uymak zorundadır… Çirkinlik tahmin edilebilir değildir ve barındırdığı olasılıkların sonu yoktur. Güzellik ölçülebilir. Çirkinlikse Tanrı gibi sonsuzdur.”. Bana göre ise estetik; süjenin bakış açısını şekillendiren duygularıyla görüp beğendiğidir. Süjenin algılama biçimi, göze estetik gelenin biçimini oluşturur.

10.  Türkiye’ de kadın sanatçı olmak sizin için ne ifade ediyor ?

Dünyanın genelinde erk bir düşünce hakim. Türkiye’ de de  bu durum söz konusu. Bu algı; kadın için pek çok alanda yaşamı güçleştiren bir unsur. Dünyada kadın sanatçıların yüz yıllar boyu sanat tarihinde arka planda kaldıklarını görüyoruz. Türkiye’de de Osmanlı’nın son dönemi ile erken Cumhuriyet dönemindeki kadın sanatçıların eserlerinin çoğunun kaybolduğunu ve kayıt altına alınmadığı biliniyor. Bunun nedeni, kadın sanatçıların yaşadıkları dönemde ne özel koleksiyonlara, ne de aynı dönemde sanatın en büyük hamisi konumunda bulunan devlet koleksiyonlarına girememiş olmaları. 21. Yüzyılda bu yaklaşım nispeten azaldı. Güçlü kadın koleksiyonerlerimiz ve galericilerimiz, aynı zamanda toplumsal kodlarından sıyrılmayı başarmış erkek koleksiyonerlerimiz  ve galericilerimiz mevcut. Kadın sanatçılar da ünlü koleksiyonlara veya galerilerin bünyesine dahil olmakta.  Ancak bir de şöyle bir boyut var ki; bu durumu psikolojik şiddet olarak adlandırabilirim.  Derinleştirmem gerekirse;  erkek ne derece eğitimli, kültürlü de olsa geleneksel yetişme biçimi ve tomplumsal kodları değişmediği müddetçe kadın sanatçı gerçekten görünür olmak, üretmek ve ürettiğini sunabilmek için çok daha fazla çaba sarf etmek zorunda kalacak . Oysa ki bir kadın, yalnızca kadın olduğu için kendini ekstra kanıtlama çabasına hiçbir yerde ihtiyaç duymamalı. Çünkü;  biyolojik olarak kadın doğmanın, kadın oluş ile bir alakası olmadığı gibi bu durum erkek-oluş için de geçerlidir. Bazı erkek sanatçılar, kadın sanatçıların daha avantajlı olduğunu düşünüyor. Sebebini ise kadının daha estetik bir varlık olması olduğunu savunuyor. Halbuki; resimlerinde fikrini, estetik algısını, bireysel ya da toplumsal kaygılarını betimleyen kadın sanatçılarımızın cinsiyet gözetmeksizin var oluşlarını sürdürebilmeleri gerekiyor. Nü figür çalışan erkek ressamla kadın ressam arasında değinilmesi gereken tek nokta desenin anatomik yapısıyla ilgili teknik kaygılardır. Cinsiyetçi bir yaklaşım değil. Nasıl erkek sanatçı ‘ erkek’ diye belirtilmiyorsa, kadın sanatçının da ‘kadın ’ diye belirtilmediği günlerin geleceğini düşünüyorum.

Kader Öztürkmen, Pain- Acı

KADER ÖZTÜRKMEN KİMDİR?

1990 Denizli doğumlu sanatçı, çevresinin tüm baskılarına rağmen yaşadığı şehirde gizlice sınava girerek 2009 yılında Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Öğretmenliğini kazanmıştır. 2015 yılında İstanbul’ a öğretmen olarak atanıp göreve başlamıştır. Bugüne dek yurt içi, yurt dışı bir çok karma sergi, fuar, uluslararası sempozyum ve farklı projelerde yer almıştır. Halen İstanbul’ da öğretmenliğe ve atölyesinde resim yapmaya devam etmektedir.

Sanatçının katıldığı sergilerden bazıları;

2020       McArt.Ist Art Incubator-  Art.İst. Sauna Projesi- Uniqexpo

2020       Bulaşıcı olan iyiliktir Portakal Çiçeği Sanat Galerisi UPSK
2020      Uluslar arası Sanal  EngravistBaskıresim Bienali
2020       IAAF Sanat & Antika Fuarı 40Art Galeri İstanbul
2019       100 Sanatçı 100 Portre Sergisi
2019       Boşluk Deneyimleri Galeriİşlik İstanbul
2019       Yeni Aralık GaleriSoyut Ankara
2019       Kuytu Artline  Art-an-lar  Karma Resim Sergisi  İstanbul
2019       Japonya Tokyo AzumatoNıshı Grup Sergi
2019       Miami LongDistanceGrup Sergisi
2019       Bulgaristan Art InConverge: Art Towards Varna Uluslararası Grup Sergisi
2019       4. Batum Baskı Festivali  Gürcistan
2019       Genç Etkinlik 8 Sergisi İstanbul

2018      Maltepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi-Ben Kadınım Sergisi – İstanbul

Similar Posts

yorum yap

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: