Gyges’ in Yüzüğü | İnsanı Ahlaklı Kılan Şey Nedir?

”Gyges’ in Lidyalılar zamanında hükümdarın hizmetinde bir çoban olduğunu, depremden sonra yerin yarıldığını ve onun hayvanların otladığı yerde bir yarık oluştuğunu anlatırlar. Merak edip yarığın içine doğru girer ve hikaye sürüp gider. Gyges orada başka mucizeler de görmüş, küçük kapakları olan, içi delik birin bronz at varmış, Gyges içine bakmış ve insan boyundan daha büyük gözüken bir ceset görmüş. Orada parmağındaki altın yüzükten başka hiçbir şey yokmuş, yüzüğü çıkarmış ve dışarı çıkmış. Çobanlar krala sürüleri hakkındaki aylık haberlerini vermek için toplantılarını yaptıklarında o da yüzünü takıp gitmiş. Orada otururken halkasını Kendisine doğru, yani elinin iç kısmına doğru döndürmüş; bunu yapar yapmaz Gyges yanlarında oturduğu kişilere görünmez olmuş, öbürleri onun yokluğundan bahsedince şaşkına dönmüş ve halkayı bu sefer dışarı doğru çevirmiş, görünür olmuş. Dikkat kesilerek yüzüğün böyle bir özelliğinin olup olmadığını denemiş ve fark etmiş ki döndürdüğünde görünmez, dışarı doğru çevirdiğinde ise görünür oluyormuş. Bundan sonra işlerini hep bu yüzüğü kullanarak ayarlamış ve kralın huzuruna çıkan habercilerden birisi olmuş. Daha erken oraya gelip giderken kralın karısını baştan çıkarmış, onun yardımıyla kralı devirmiş ve krallığa sahip olmuş.”

İnsanı ahlaklı kılan nedir?

Bir insanı varlığınızda değil yokluğunuzda gözlemleyin, şekline benzer bir cümle muhakkak duymuşsunuzdur. Biraz önce bahsi geçen anekdotta da ahlak kavramının getirdiği ölçü üzerine ”İnsanı ahlaklı kılan nedir” sorusuyla baş başa kalabiliriz.

Platon’ un Devlet kitabıyla lisede tanışmıştım. Şimdi içinde bulunduğumuz dönem de bu hikayeye geri dönmemi sağladı. Bu anekdot Antik Batı Klasikleri 2008 basımında ikinci bölümde yer alıyor bu arada. O dönemden bu yana sanırım kitabı hiç açmamışım sayfaların kenarlarındaki kararmalar bana bunu gösteriyor ve bu bölümde sadece şunun altını çizmişim.

”Hiç kimse kendi isteğiyle adil değildir, herkes zorlamadan dolayı adil davranır. Madem ki, herkes haksızlık yapma gücüne sahip olduğunu zannettiği anda haksızlık ediyor; o zaman bu adalet, kişinin şahsi iyiliğinden kaynaklanmaz.” 

Adaletsizliğin en üst mertebesi adaletsizlikler içinde boğulurken sanki adilmiş gibi davranılmasıdır. Bu bağlamda iki insan tasvir ediliyor; biri adaletsizliğe delice saplanmış, diğeri adil olan adaletsizin tamamen zıddıdır. Bu konuşmalarda tamamen adil bir insanın sonunun çok iyi olmadığı ama adaletsizlerin çok mutlu olduğu sonucuna varıyorlar. Tabii  bu görüş o dönemin Yunan şehrine göre bir görüştür bu noktayı kaçırmayalım. Dönemimizdeki gibi muntazam bir adalet sistemi yok herhâlde (!) Konuşmalar görüntünün arkasına saklanan bir adaletsizliği övgüye varıyor. Sokrates, ”Zeka, para, beden, soy gücüne sahip birinin adaletin övüldüğünü duyduğunda gülmeyip adaleti yüceltmeye razı olabilir mi?” sorusunu sorar. Asıl olarak akıl yürütmeler sonucu bu yanlışlıkları fark edip adaletin en iyisi olduğunu fark ederse, adaletsizlere karşı çok daha tahammülü olur ve onlara kızmaz. Çünkü yapısında doğuştan tanrısallık taşıyıp adaletsizliğe itibar etmeyen ya da bilgi kazanarak adaletsizlikten sakınanlar dışında hiç kimsenin isteyerek adil olmadığını savunur. Adaletsizlerin cesaret eksikliği, yaşlılık ya da diğer zayıflıklarından dolayı adaletsizliği yapacak gücü bulamadığından bunu övdüklerini belirtir. böyleleri güce kavuştukları an yeteneği ölçüsünde anında adaletsizliğe başvuracaktır sonucuna bağlar. Ne kadar da haklıdır.

Velhasıl adalet;  zekaya sahip, ince bir ruhun sahip olabileceği nadir bir nimettir.

 

 

Similar Posts

yorum yap

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d