Gülseren Aldemir

”Rastlantısallık, resim yapılan yüzeyi, bir olayı yansıtmak yerine olayın kendisine dönüştürüyor.”

1. Sanat anlayışınızdan bahseder misiniz?

Çalışmalarımda birebir betimlemeden uzaklaşıyorum. Rastlantısal oluşumların verdiği imgelem doğurganlığını kullanıyorum. Rastlantısallık, resim yapılan yüzeyi, bir olayı yansıtmak yerine olayın kendisine dönüştürüyor. Bu olay bize kendi gerçek dünyamızdan aldığımız görünümleri birleştirerek benzeşim yoluyla zihnimizdeki görüntülerle örtüşüyor.

Kendimizi biraz dikkatlice gözlemlersek, görme dediğimiz olayın daima gördüklerimiz hakkındaki bilgilerimize ya da inançlarımıza göre renklendirildiği ve şekillendirildiğini anlayabiliriz. Bu bağlamda çalışmalarım daha çok rastlantısal, belirli belirsiz imgeler veya anlık izlenimleri yansıttığında, alıcının zihnindeki görüntülerle birleşebilecektir. Öznel dünyamızda tanımladığımız nesneleri bu biçimsiz imgelem zemininde bulmak, algılanan dünya ile birleşerek çağrışımlar oluşturmaktadır. Dünya üzerine var olmayan görüntülerin yansıtıldığı düzlemlerde, alıcının kendi dünyasında gördüğü görüntüleri benzeştirmesi alıcının kendi kurgusunu oluşturmasına olanak vermeyi amaçlar. Bu kurgu çalışmalarımda öznel gerçek arayışını gerçekleştirmiş olacaktır. Bu bakış açısıyla elde ettiğim imgeler bastırılmış duygulardan, geleneklerden ve öğretilerden sıyrılmış bir alan yaratmayı amaçlar. Sanatta betimlemeden kaçınarak bilinçaltı uyaranların gün yüzüne çıkarılması anlayışıyla insanların günlük hayatın akışına uymak için taktığı maskelerin ötesinde gerçekle bir yüzleşme yaratmayı amaçlıyorum.

Aynı zamanda çalışmalarımda özüme dönerek, kendi iç dünyamda oluşan arayışlarda, bir parçası olduğum doğa ile bütünleşiyorum. İnsanların yaşantıları; bakışları, mimikleri ve duruşlarının verdiği karakteristik özellik portreleri ile anlam derinliği kazanmaktadır. Portrelerin ve manzaraların, verdiği hissin duygu durumuna etkisi, ruhsal tamamlayıcılığı, verdiği izlenim ve tatminden etkilenerek renklerin ve ritmin gücü ile zihinlerde imgeler oluşturarak kendi zihnimdeki atmosfer ve bütünleşmeyi aktarıyorum. Biçim olarak ise renk armonisi, armoniye eşlik eden kurgular ve belirli belirsiz öğelerle öze dönüşün simgesi olan doğayı ve insanı anımsatan yönlendirmeleri sunmayı tercih ediyorum.

2. Yaratımınızı tetikleyen kaynak nedir?

Parçası olduğum doğayı anımsamak her zaman bana ilham vermiştir.  Çevremdeki doğal oluşumların yarattığı gizli etki (Yosun, pas. Vb.), ağaçlar, göller, dağlar, uçurum gibi derin ve saçaklı görüntüler… Rastlantısal sıçratmaların oluşturduğu dinamik ve özgün kompozisyonları, imgelem gücünü etkileyen her görünüm ve müzikal tınılar yaratım sürecimde bana arkadaşlık ediyor. Ama en çok da içsel düşüncelerimde karşılaştığım renklerin dili yani duygularımı oluşturan hatıralarım bir koku gibi renkle zihnime işleniyor. Bu etkiyi yakaladığımda yaratım sürecim tam anlamıyla uzun bir yola başlıyor.

 

Gülseren Aldemir

3. Kendi açınızdan baktığınızda resim yapmak bir çatışma mı yoksa uyum mudur?

Bana göre resim de dahil olmak üzere insana dair herşey uyumdur. Yeryüzünde etki alanımızın bulunduğu pek çok etmen bize, bizden de doğaya geri dönmektedir. Bu etkileşime duygular bir çeşit enerji dalgalarıyla dahil olmaktadır. Bu etkiler insanlara öznel bir algı dünyası yaratır. Örneğin şu an izlediğim bir rengin bende nasıl bir etki uyandırdığını benden başka kimse bilemez. Bu öznel dünyada toplumun kaos olarak adlandırdığı çatışma duygusu benden uzakta kalır çünkü etki alanımda olan nesnelerin bir uyumun sonucu olduğunu bilirim ve tüm insanlığı kapsayan gerçekliğin kan ve savaş ya da yargı olabileceğini düşünmüyorum. Öznel gerçekliklerimizden oluşan bu dünyada genele hitap eden ve insana özgü konuları bir çatışma olarak aktarmıyorum. Tüm varlığımızı sorgularsak herşeyin uyumla devam ettiği ve kendi var ettiklerimizin oluşturduğu bu dünyada çatışma enerjisini kendime yakın bulmuyorum. Çalışmalarıma bu uyumun bir parçası olarak doğadan aldığım zihinsel kesitleri yansıtıyorum.

4. Gerçeklik kavramı sanat anlayışınızda ne kadar yer kaplıyor?

Bu soru benim için oldukça özel. Gerçek kavramının ne olduğunu hayatım boyunca sorguladım. Benim çalışmalarımın gerçeği çalışmanın kendi çerçevesinde sınırlı kalır. Yani benim gerçek anlayışım dış dünyadan alınan gerçekliklerin iz düşümü ama onlardan oldukça uzaktır. Tüm gerçeklerin kendi inançlarımız çerçevesinde oluştuğunu ve algılarımıza yön veren yaşantıları temel aldığı söyleyebilirim. Bu anlamda bence gerçeklik özneldir. Bu öznel savımı temellendirmek istediğimde aklıma hep rüyalar gelir. Erich From’un da belittiği gibi eğer bir rüya görüyorsak bu kesinlikle gerçektir. Uyanık halimizin gerçekleri gibi rüyalarda gerçek bir yaşantıdır. Gerçeğin ne olduğunu düşündüğümüzde bu durum için Çinli bir şair şu anısını anlatmaktadır: “Geçen gece rüyamda kelebek olduğumu gördüm. Ama şimdi bir kelebek olduğunu düşünen bir insan mı ya da insan olduğunu düşünen bir kelebek mi olduğumu bilemiyorum.”

Gerçeği kimse bilememektedir, algılanan dünyada duygu ve düşüncelerimizle şekillenen görünümler bize gerçeğin ipuçlarını verebilir ancak gerçeğe götürmek saf arınmış bir zihinden geçmektedir. Aranan gerçeklik anlamlandırmanın sıfır noktasındadır. Öğrenilmiş herşey unutulduğunda ‘sıfır noktası’na ulaşılabilecektir. Sıfır noktası yaratmanın özüne inmektir. Bu noktaya en yakın olan primitiflerin anlamlandırma sürecine baktığımızda nesne veya olayların aslında olmayan anlamlarına inandıklarını artık biliyoruz. Peki ya şu an ki gerçekler için neden bu kadar eminiz? Çinli şairin dediği gibi “insan olduğunu düşünen bir kelebek” olmadığımızı nasıl bilebiliriz? Bu sorunun cevabı ulaşılamazken resimde birebir betimleme yapmak kimin gerçeğini ortaya çıkarır? Bu sorunun cevabı vardır o cevap ‘Sanatçı’. Tek bir insanın gerçeği ile şekillenmeyen bu dünya algıya açık bir alan bırakılmalıdır düşüncesine dayanan sanat anlayışım öze dönüşü elimizdeki tek gerçek olarak ele alıyor. Çünkü insan doğanın bir parçasıdır ve birçok insanın aktarılmış anlamının ötesinde birincil kaynaktan deneyimlediğimiz tek gerçek budur. Bu anlamda öznel gerçekliklerimizle yarattığımız bu dünyada betimlenmiş dış dünyadan görüntülerin ufak yorum farklarıyla birebir aktarılması bana gerçek dışı gelmektedir. Bu açıdan benim çalışmalarım öznel gerçeklerimizi, deneyimlediğimiz tek gerçek olan doğadan alır ve rastlantısallığın yarattığı imgelerle algıya açık alan bırakır. Bu yüzden diyebilirim ki benim resimlerim gerçeklik kavramına öznel gerçeklik anlayışıyla bakar ve tamamı bu gerçeklik üzerine kurulur.

Gülseren Aldemir, 35x35cm, Tuval üzerine yağlı boya, 2020

5. Eserleriniz hayatın bir parçası olsaydı nerede olurdu?

Eserlerim benim dilim yani hayatımın bir parçası olarak metaforlaştırsaydım ana dilim derdim. Yanısıra düşlerim ve kendi gerçeklerim. Sanırım dış dünyanın gerçeklerinden beslenerek kurguladığım yeni dünyamda hayatımın tamamına temas ediyor.

6. Sizce yaratıcılık bir başlangıç mı yoksa sonuç mudur, açıklar mısınız?

Bence yaratıcılık dananın kuyruğunun koptuğu yerdir. Yaratım süreci her daim bir sancıdır. Çevremize bakındığımızda her üretimin bir yaratımdan doğduğu görülür. Bir sonuç olarak yaratılıcılık başka bir yaratının başlangıcında yer alabilir. Bu bir döngüdür. Bu yaratım sanatta ele alındığında temas ettiği duygular, gerçeklikler, renkler, şemalar ve insanlar yaratımın beslenmesi için bir aracı oluyor. Bu aracıların etkisi ile bir ben olarak kendi kişiliğimizle harmanladığımız düşünceler bizi bir sonuca götürüyor. Bu anlamda yaratıcılığın bir başlangıç olması söylenemez bu bir sonuçtur hemde uzun bir birikim ve serüvenin sonucu diyebilirim.

Gülseren Aldemir, 27×30 cm, Kraf üzerine karışık teknik, 2020

7. Günümüz dünyasına bakıldığında popüler kültürün etkisini eserlerinizde hissediyor musunuz?

Popüler kültür bir tüketim arenası. Güzele dair ve yeniye dair herşeyi kolayca hazmetmek istiyor. Toplum entelektüel olmak istiyor ancak bunun için çaba sarf etmek istemiyor. İnsanlar güzel istiyor ama güzeli çevresinde gördüğü objelerle sınırlıyor. Çünkü tüketim bir alışkanlıktır. Bugün sosyal medyanın en aktif kullanıldığı dönemde kitleler birbirlerine hemen ulaşabilmekte ve bu dolayla yeniyi tüketebilmektedir. Bu akış herşeyi hemen kabullenip hızlıca vazgeçebileceğimiz bir psikolojiyi getirdi. Bu anlamda benim çalışmalarım tükettiğimiz nesneleri kendi çaresizliğinden kurtarmak istiyor. Anlamlandırmak için zihni kurcalamak, hazır bir görseli hazır bir mekanda sunmamak gibi kendi bakış  alanımızı yaratabileceğimiz, duyguları hatırlatan kolay hazmedilmeyen düşünülmesi gereken bir anlayışın peşinde. Ancak bu etkinin zıttı olmak bile çalışmalarımda popüler kültürün etkisi olduğunun kanıtıdır.

8. Toplumsal dünyanın sanat anlayışınızda etkisini olduğunu düşünüyor musunuz?

Toplumun bir parçası olduğum için elbette etkiliyor. Gittiğimiz sinema salonları, konserler, dışarıya çıktığımızda takındığımız toplumsal tavır ve kurallar dahi sanat anlayışımı etkiliyor. Ama ben toplumsal görüntüleri salt anlamının dışından yani sıfır noktasından izlemeyi tercih ediyorum.

Gülseren Aldemir

9. Estetiğin güncel söylemi sizce nedir?

Estetiğin güncel hayatımızda öz anlamını yitirdiğini düşünüyorum. Güzellik olarak tanımlanan estetik günümüzde yalnızca yeni olma peşinde. Bu anlamda estetiğin hoşuma gitmeyen güncel söylemini ‘yeni’ olarak tanımlayabilirim. Elbette yeni ve özgün olmak önemlidir ancak renk, armoni, ahenk, uyum, ışık, gölge, duygular, bilinç herşey estetiğe dahildi. Sanatın sac ayaklarından biri olan estetiğin Çağdaş sanat adı altında hızlı bir akışa ve salt yeniye dönüşmesi insan olduğumuzu hatırlatan en temel şeyi ‘bilinci’ ve ‘duyguları’ güçlü bir biçimde sarstığını ve tükettiğini düşünüyorum.

10. Türkiye’ de kadın sanatçı olmak sizin için ne ifade ediyor?

Bu sorunun cevabı için “Türkiye’de insan olmak, Türkiye’de sanatçı olmak, Türkiye’de kadın olmak ve Türkiye’de kadın sanatçı olmak” tamamlamalarına tek tek değinmem gerekiyor. Türkiye’de insan olmak kültüreldir, anaçtır, oryantalisttir, kavgacıdır, sinirlidir, hem vicdanlı hem vizdansızdır, cinsiyetçidir, eşittir yani kafası epey karışıktır.  Türkiye’de sanatçı olmak zor dur, hemde çok zor. Ülkenin sanata olan bakış açısı pitoresk fotoğrafların ötesine geçmediği sürece, salt benzetme ve seri üretim kaygısının zanaat olduğunu bilmediğimiz sürece, okuyup araştırmadığımız, yazıp çizmediğimiz sürece, duygulara değil makinelere olan inancımız, paraya olan zaafımızın en temelleri oluşturduğunu gördüğümüz sürece Türkiye’de sanatçı olmak zor olacaktır. Türkiye’de kadın olmak çok hassastır, kırmızı çizgileri vardır, yaralıdır, neşelidir, esriktir, fazladır çokça zıtlığı barındırır en çok da güç ister. Güçlü kadınlar her kesimde her bölgede kendini gösterir. Kadınlar ve erkekler değilde yalnızca insan olarak tanımlanmaz Türkiye’de. İnsan olmaktan öte cinsiyet için ya pozitif ayrımcılık yapılır yada aşağılanır. Güncel haberlerde sıkça duyuyoruz kadın cinayetlerini. Türkiye’de bu umarsızlığı oluşturan nedenleri kökünden çözmek gerekiyor. Bu kök de belki gelenek var belki zorbalık ve belki insan olarak nitelenmemek vardır. Tüm bu karmaşanın içerisinde Türkiye’de kadın sanatçı eline imkanı verilen bir tiyatro sahnesi yaratır. Oyuncuları ve rolleri sen belirlersin. Herşeyi yansıtabilirsin çünkü empatinin sınırlı kalmış algısından uzak sen bir ‘kadın’sındır. Bu ülkede sana olan saygıdan, tacizden, yargıdan, ayrımdan her şeyden nasibini mutlaka almışsındır. Bunları hangi yöne çekeceğin ellerindedir ve tüm içtenliğini sahneye dökebilmek yaratıcılığına kalmıştır. Bana göre Türkiye’de kadın sanatçı olmanın rengi bordodur. Güçlüdür, çekicidir, yaralıdır, ama çok şıktır ve insandır. Aynı zamanda bir tiyatro perdesidir. Perdenin aralanması ve ardındakiler özneldir.

Gülseren Aldemir

GÜLSEREN ALDEMİR KİMDİR?

1998 Adana doğumludur. Adana’da kendi atölyesinde çalışmalarına devam etmektedir.

2020- Eskişehir Anadolu Üniversitesi Resim-İş Eğitimi Ana Bilim Dalı Tezli Yüksek Lisans

2016-2018 Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi, Resim-İş Öğretmenliği

Başarılar

2020, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Resim-iş Öğretmenliği Bölüm 3.sü

2020 Atis fuarcılık, Sahiplenme Temalı Resim Yarışmasında Başarı Ödülü

Sanatsal ( Sergi- Çalıştay) Çalışmalar

2021- Anadolu Üniversitesi Resim-İş Eğitimi Ana Bilim Dalı Tezli Yüksek Lisans Atölye I Dersi Dönem Sonu Karma Resim Sergisi

2020 – 6.ArtAnkara Uluslararası Çağdaş Sanat Fuarı “ Sahiplenme Projesi”

2019 – 1.Hatay Uluslarası Resim Çalıştayı

2018 – Antakya Sokakları: Dokular Kişisel Suluboya Sergisi 2017 – Geleneksel Türk Sanatları Karma Sergi, 2017

yorum yap

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

NAZLI IŞIK sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et