XIV. yüzyılın ikinci yarısından XV. yüzyılın sonlarına dek uzanan Rönesans ” yeniden doğuş” olarak nitelendirildi. Bunun sebebi ortaçağ gibi bir dönemden geçilmiş olmasıydı. Ortaçağ’ da Avrupa’ da skolastik dönem olarak adlandırılan baskıcı ve gerici bir dönemi temsil eden yapı varken, Doğu’ da Avrupa’ ya nispeten bir gelişim hüküm sürüyordu. Avrupa’ da kilise ve feodal yapı hüküm sürüyor, adalet sadece bir kelime olarak yer alıyordu. Bu nedenle antik çağın ideallerinin yeniden canlandırılması, insanın bağımsız bir kişiliğe kavuşması için eğitilmesini anlatmaktadır. Akıl, inançtan sıyrılmıştır.
Yeni insan
Yeni insan, her türlü iç ve dış etkilerden kurtulmuş, kişiliğini tekrar geri kazanmış, olabildiğince özgürdür. ”ONUN VATANI BÜTÜN DÜNYADIR. ” (Aslında buradan antik çağın Stoacılık anlayışı ön plandadır diyebiliriz. Birazdan doğayı da ele alacaklarından bahsedeceğim.) 14. yüzyıl İtalyası’ nda alçakgönüllülük ve yaltaklanma bilinmemektedir. Dünyaya ortak bir görüşle gelinmediğinin, objektif bir bakışla bakma bilinci uyanmıştır. Böyle bir insanın yaşayışı da elbette kendine özgü olacaktır. ( Aklı olan insan kendi kendini yönetir, yolunu kendisi çizer, kalem ondadır.)
Bu dönemde yaşamış Petrarca, insanın ilk ödevinin kendini geliştirmek ve dış etkilere bağımlılığını sıfıra indirerek yalnız yaşamanın erdemini savunmuştur. O da stoacılar gibi bu durumun insanlardan uzaklaşmak ya da onları sevmemek olmadığını söylemiştir. İnsan yalnız yaşar ama her zaman başkalarıyla ilgilenir.
Sanat başlangıçtı
Yeniden doğuşu başlatan sanat olmuştur. Bilimin, adaletin susturulduğu yerde sanat, dinci sisteme katlanır görünüp büyük işler başarıyordu. Ressam Giotto İtalya güzellerini Meryemleştiriyor, Mimar Brunelleschi Gotik’ i yıkıyordu. Denize açılmalar başlamış doğa, evren keşfediliyordu; Marco Polo Moğol dünyasına dalıyor, Cristophe Colomb Doğu Hindistan’ a açılıyordu. Petrarca dağlara tırmanıyor ve doğanın içine atılıyordu.
Yeniden doğuşla insan gerçekten yeni doğana benzemiş ve evrenin hiçbir sırrını çözmeden bırakmak istemiyordu. Çünkü tüm varlığıyla aklın gücüne inanıyordu.
İnanılmaz bir dönem ve heyecan, okuyup yazarken yaşadım desem abartmış olmam.
Sanatla kalın.
KAYNAKÇA
Felsefenin Kısa Tarihi, Nigel Warburton
Felsefenin Kısa Tarihi, Otfrried Höffe
Düşünce Tarihi, Orhan Hançerlioğlu
Felsefenin El Kitabı, Selahattin Hilav
Diğer yazılar için Mecmua İstanbul