”Uyum pek sanatsal üretimin ruhunda yokmuş gibi geliyor bana. Yani bir şeyler sizi rahatsız edecek, bir derdiniz olacak ki onu ifade etmeye ihtiyaç duyun. En çarpıcı sanat hareketleri büyük savaşlardan sonra çıkmıştır.”
1. Sanat anlayışınızdan bahseder misiniz?
Sanat anlayışımı “Bir derdim var, tutamam içimde” diye özetleyebilirim. Çocukluğumdan beri gördüğüm her şeyi çizmeye çalışıyorum. 10’lu yaşlarıma ait çizimli günlük defterlerim mevcut. Bir tür etrafımda olanı biteni kayıt altına alma takıntısı gibi bir şey. Mutlu anlar da var o çizimlerde ama sanki daha çok içimde çözemediğim, başka türlü de nasıl ifade edeceğimi bilemediğim duyguları ya da çözülmesi gereken bir problem gibi karşıma çıkan bir durumu çizme gereği duyuyorum. Yani kendi gündelik hayatıma ilişkin bu duygu ve durumları uzun süredir çizimlere, daha sonra da 2000’li yılların başlarında seramik eğitimi almam ile birlikte seramik formlara ve yine seramik üzeri çizimlere aktarıyorum. Aynı zamanda karikatür ve illüstrasyon çiziyorum.
2. Yaratımınızı tetikleyen kaynak nedir?
Gündelik hayat ve gündelik hayatın içinde çok basit gibi duran eylemler, duygular, konuşmalar, eşyalar… Beş-altı senedir üretimlerim “ev”, “içerisi”, “dışarısı” gibi kavramlara yoğunlaşmıştı. Pandemi ile beraber bu kavramlara olan ilgim hepimiz gibi yoğunlaştı. Ben de herkes gibi etrafımda neler olup bittiğini anlamaya çalışıyorum. Büyük kitlesel olayların en basit şekliyle evinde oturan biri üzerinde yarattığı etkiyi merak ediyorum, çünkü bu; o kişi bu olaydan nasıl etkilendiyse aslında hepimiz en az o birey kadar etkilenmişiz demektir gibi geliyor bana. Fransız düşünür Michel de Certeau okumamın da etkisiyle; büyük değişimlerin aslında günlük hayatın içindeki küçük eylemlerden, küçük farkındalıklardan doğabileceğine inanıyorum. O yüzden kendimi gözlemliyorum ve duygularımı ve tepkilerimi yine çizerek ya da şimdilerde fotoğraf veya kısa videolarla kayıt altına almaya çalışıyorum. Sonra bu kayıtları inceliyorum, seramik malzemeyle nasıl ilişkilendireceğime ya da ilişkilendirip ilişkilendirmeyeceğime karar veriyorum. Bazen bazı kayıtlar o haliyle yeterli oluyor başka malzemeye ihtiyaç duymadığım da oluyor.
Dolayısıyla özetlersem; gündelik hayatını ve tepkilerini en iyi gözlemleyebildiğim kişi “kendim” olduğu için, işlerimin öznesi bir seçilmiş kişi gibi genellikle “benim”. Aslında kendime bayıldığımdan değil yani:). Gündelik halleri gözlemleyerek kitlesel olayları ya da yine hayatın basit akışı üzerine kayıtlar oluşturuyorum. Bunu yaparken de yine çok basit gündelik hayatın akışına ve anlamına uygun ev eşyaları seçiyorum. Seramik tabak bu anlamda şu anki üretimimi iyi ifade edebildiğim bir nesne. Her evde var, ulaşılması çok kolay, çok basit bir nesne. Bu nesneyi genellikle anlatmak istediğim duyguya göre kişileştiriyorum. Nasıl ki duygularını gözlemleyip sıradan bir birey olarak yansıttığım seçilmiş kişi kendim ise, bu anlamda seçilmiş nesnem de bu sıralar seramik tabaklar. Ama özne de nesne de, anlatmak ya da gözlemlemek istediğim durumlar doğrultusunda değişkenlik gösterebilir hiç kuşkusuz.

3. Kendi açınızdan baktığınızda resim yapmak bir çatışma mı yoksa uyum mudur?
Bu soruya; sanat yoluyla üretmek bir çatışma mıdır uyum mudur şeklinde cevap vereyim; ben çatıştığımı düşünüyorum. Uyum pek sanatsal üretimin ruhunda yokmuş gibi geliyor bana. Yani bir şeyler sizi rahatsız edecek, bir derdiniz olacak ki onu ifade etmeye ihtiyaç duyun. En çarpıcı sanat hareketleri büyük savaşlardan sonra çıkmıştır örneğin Dada gibi veya eylemsel performansların ya da sokak sanatının II. Dünya Savaşı sonrası yaygınlaşması gibi. Herkesin mutlu huzurlu bir yaşam sürdüğü bir süreçten kuvvetli sanat söylemleri beklememek gerekir. Ama zaten dünya tarihi boyunca herkesin mutlu huzurlu yaşadığı bir süreç de var olmamıştır ne yazık ki.
Ayrıca malzemeyi kullanış biçimim açısından da bir orta yol bulana kadar malzeme ile çatıştığımı düşünüyorum. Özellikle seramik malzeme çok zor bir malzemedir. Gözümde inatçı ve uyumsuzdur. Atölyede çoğu zaman savaşır gibi çalışıp, çamurla kimin kime galip geldiğine karar verip olaysız dağılıyoruz.
4. Gerçeklik kavramı sanat anlayışınızda ne kadar yer kaplıyor?
Gerçeklik kavramı hala çok tartışmalı bulduğum ve kafamda da netleştiremediğim bir kavram. Yani felsefedeki en temel haliyle düşünürsek; gerçek dediğimiz şey bu dünyadaki algımız içinde yer alan somut şeyler mi yoksa düşüncemiz ile var edebildiğimiz tüm imgeler mi? Ya da şimdilerde etrafımızı kuşatan “sanal” gerçeklik mi? Sanırım gerçeklik algımız tüm bunların toplamı, bu dünya içinde algılayabildiğimiz her şeyi kapsıyor. O zaman ürettiğimiz her şey kendi içinde bir gerçeklik barındırır. Ama dediğim gibi gerçeklik konusu pek kolay ve kısa cevap verilebilecek bir konu değil, günlerce tartışılabilir.

5. Eserleriniz hayatın bir parçası olsaydı nerede olurdu?
Evde, sokakta ve doğada yer değiştirirdi. İnsanlar gibi.
6. Sizce yaratıcılık bir başlangıç mı yoksa sonuç mudur, açıklar mısınız?
Bilmiyorum, bir “loop/ döngü” gibi sanki daha çok.

7. Günümüz dünyasına bakıldığında popüler kültürün etkisini eserlerinizde hissediyor musunuz?
Doğrudan popüler kültür ile ilgili bir üretim yapmadığımı sanıyorum ama bu yüzyılda bu durumdan kaçabileceğimizi de zannetmiyorum. Etrafımız ne ile kuşatılmışsa, sanat üretimi farkında olsak da olmasak da bu şekillenmeye maruz kalıyor. Benim çevremde bile son 20 yıla baktığımda, tanıdığım hemen bütün sanatçılar “kent” mevzusuna kafa yordular (kendim de dahil), şimdi pandemi dolayısıyla “ev veya mekan” ayrıca yine dünyayı ve çevreyi sorguladığımız bir dönemden geçtiğimiz için “doğa ile insan” ilişkisine yönelen pek çok sanatçı var. Çünkü sosyal medyada, televizyonda, tüm kitle iletişim araçlarında bu konularla ilgili imgelere rastlıyoruz, bu konuları konuşup, bu konuları tartışıyoruz. Yani dolayısıyla her zaman kitlesel yönelmeler olur, bunu kaçınılmaz ve doğal buluyorum. Sonuçta yine gündelik hayat ekseninden bakarsak, hepimiz bu hayatın içindeyiz ve gündelik hayatın popüler kültürden etkilenmemesi mümkün değildir.
8. Toplumsal dünyanın sanat anlayışınızda etkisini olduğunu düşünüyor musunuz?
Evet, yukarıdaki sorularda da yanıtladığım gibi yaşanan büyük kitlesel ya da toplumsal olayların birey üzerinde bıraktığı olumlu/olumsuz etki/tahribat başlıca çalışma konularımdan biri. İkincisi de gündelik hayatın doğal akışını kaydetmek olduğuna göre yine burada da toplumsal dünyadan etkilenmek mümkündür.

9. Estetiğin güncel söylemi sizce nedir?
Bilindiği gibi, güncel sanatta artık sanat üretimi şöyle olmalıdır, böyle olmalıdır diye biçim ya da içeriğe ilişkin bir kısıtlama yoktur. Ama yine de her dönemin kendi estetik anlayışı bir şekilde oluşmaktadır. Yani bugün hala daha (belli bir kural yokmuş gibi görünse de) bir sanat ürünü izlediğimizde içgüdüsel olarak onda bir uyum ya da uyumsuzluk hissederiz ve izlediğimiz o şeyi bunun doğrultusunda beğeniriz veya beğenmeyiz. Yani konunun ne olduğunu bilmesek veya anlamasak bile insanoğlunun görme ve algılama yetilerinin arasında bir yerlerde, baktığı şeyin estetik olarak güzel ya da çirkin olduğunu kavrayabilme ve değerlendirebilme yetisi vardır. Ama bu noktada tabi ki “güzel ya da çirkin” algısının son derece öznel olduğunu da vurgulamak gerekir. Yani estetik anlayışı; kişiden kişiye, toplumdan topluma, dönemden döneme ve pek çok paradigmaya bağlı olarak değişebilir.
10. Türkiye’ de kadın sanatçı olmak sizin için ne ifade ediyor?
Türkiye’de yaşayan hemen her kadın gibi; sürekli güçlü olmak ve sağlam durmak zorunda olduğumu hissediyorum. Sanat üretmeye çalışan bir kadın olduğunuzda da bu durum değişmiyor. Cinsiyet eşitsizliği, hatta türler arası eşitsizlik, doğaya, insana, kadına, çocuğa, hayvana yapılan her çeşit haksızlık için mücadele etmemiz gerekiyor. Hepsi ayrı cepheler ve aslında bu mücadele son derece yorucu. Çünkü zaten olması gereken şeyler, temel hak ve özgürlükler için mücadele ediyoruz. Hatta son zamanlarda akademi içindeki hiyerarşi ve mobbinge kafa yoruyorum ve buna dikkat çekmek isterim. Karşıdan pek çok insan tarafından “kolay iş” ya da “çok şahane bir ortam” gibi algılanan üniversitelere (doğru şekilde yönetilen üniversiteler/fakülteler varsa onlar hariç tabi ki) ışık tutulsa ve yakından bakılsa yüzleşeceğiniz haksızlık ve kötü muamele buraların iç yüzünü bilmeyen biri için çok sarsıcı olabilir.

ESMA BURCU HAVASI KİMDİR ?
1979 yılında Aydın’da doğdu. 2003 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’nden mezun oldu. 2007 yılında aynı fakültede yüksek lisansını, 2019 yılında da sanatta yeterlik/ doktora çalışmasını tamamladı.
Ayrıca 2012 yılında Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi Mimarlık Tasarım ve Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’nde, Öğretim Görevlisi Yetiştirme Programı kapsamında Arş. Gör. olarak göreve başlamış, sanatta yeterlik eğitimini aldığı Hacettepe Üniversitesi GSF Seramik Bölümü’nde 2013-2019 yılları arasında yine Arş. Gör olarak görev yapmıştır. 2019 ‘da doktorasını tamamlaması nedeniyle Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi Mimarlık Tasarım ve Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’ne geri dönmüş ve akademik/sanatsal faaliyetlerine burada devam etmektedir.
Genellikle seramik, seramik üzeri baskı veya sıraltı dekoru, karikatür ve çizim alanlarında üreten sanatçı; seramik malzemeyi şekillendirirken mizah dilini benimser. Çalışmalarını “mekân ayrışmaları”, “gündelik hayatın eleştirisi”, “seramik eşyanın bozumu ya da yeniden inşası” gibi konular üzerine yoğunlaştırır.
Pera Müzesi’nde 2018’de açılan “Sarsılan İmge/ Shaken İmage” , Base İstanbul 2019 sanat platformu ve 74.Devlet Resim Heykel Yarışması Sergisi(2019) yer aldığı önemli seçkilerden bazılarıdır. Çeşitli üniversitelerin sanat koleksiyonlarında ve özel koleksiyonlarda üretimleri yer almaktadır. 2015-2017 yılları arasında İstanbul Art News’ta sanat yazıları yazmıştır.