”Günümüz dünyasından esinlenmiş olduğum
çarpık sahneleri, ırkçılığı, kargaşa ve kaos
hâlinde yaşamayı, saygısızlıktan ve bireylerin
kişisel haklarına müdahale etmekten beslenen
toplumumuzu, kendi resimlerimde daha da
abartılı sahneler ve figürler ile birlikte işleyerek
izleyicinin dikkatini çekmeyi
hedeflemekteyim.”
1. Sanat anlayışınızdan bahseder misiniz?
Son dönem çalışmalarımda, sanatsal düş gücüne ve felsefi söyleme başvurarak kurmaca bir evren yaratmış bulunmaktayım. Evren tasarımını yaparken, benmerkezci insan yapısının, sınırlı bilgi sisteminin dışına çıkma gayreti gösterilmiştir. Bu düş evreninin sakinleri, cismi bulunduğu ortama göre şekil değiştiren yaratıklar, uzaylılar, insanlar ve duygu, düşünce sistemleri ve bilinçleri insanlarla eşit bir düzlemde olan hayvanlardan oluşmaktadır. Bilimsel düşünce, uzun yıllar insanları bilimin merkezine koymuştur. İçinde yaşadığımız dünyada insan ırkının evrimini tamamlayıp, hayvan ırkından üstün olmasının, tesadüflere dayandığını düşünmekteyim. Çalışmalarımda, mistisizm ve spekülatif teorilere dayanarak evrimini tamamlamış hayvan ırkını ele alınmıştır. Tasarlamış olduğum evrende üç ay, üç güneş bulunmaktadır. Güneşlerden ilki sevgiyi, ikincisi güveni, sonuncusu dürüstlüğü sembolize etmektedir. Aylardan ilki nefreti, ikincisi öfkeyi ve sonuncusu ise ihaneti temsil etmektedir. Ülkenin bayrağında da üç ay ve üç güneş bulunmaktadır. Evren sakinleri, günümüz dünyasında da olduğu gibi iyi veya kötü karakter seçmekte özgürlerdir. Aslında çalışmalarım, kendi yarattığım ütopik evren tasarımı ile, absürt anlatım biçimiyle işlenilerek, günümüz çarpık düzenini eleştirir. Evrende yaşayan tüm canlılar, farklı türlere sahip olsalar bile (örneğin cismi olmayan bir yaratık ve bir at gibi) birbirleriyle etkileşim halinde bulunabilmektedir. Evlenebilir hatta birbirlerinden çocuk sahibi olabilirler. Örneğin bir uzaylı ve bir insanın evlenmesi sahnesi ya da bir at bebek doğuran insan anne gibi. Bu tarz sahnelerinden izleyicide mizahi bir tat bırakmasını da hedeflemekteyim. Günümüz dünyasından esinlenmiş olduğum çarpık sahneleri, ırkçılığı, kargaşa ve kaos hâlinde yaşamayı, saygısızlıktan ve bireylerin kişisel haklarına müdahale etmekten beslenen toplumumuzu, kendi resimlerimde daha da abartılı sahneler ve figürler ile birlikte işleyerek izleyicinin dikkatini çekmeyi hedeflemekteyim.
2. Yaratımınızı tetikleyen kaynak nedir?
Yaratımımı son İstanbul Bienali olan 7. Kıta oldukça besledi. Sanatçıların bakış açıları ve eserleri ilham kaynağı oldu. Pasifik okyanusunda biriken atıkların ayrı bir kıta oluşturmasının altını çizen bienalin, ütopya ve distopya kavramlarının üzerinde durması son derecede ilgimi çekti.

3 Kendi açınızdan baktığınızda resim yapmak bir çatışma mı yoksa uyum mudur?
Uyum ve çatışma kavramları ele alınınca benim için resim yapmak daha çok bir çatışma süreci diyebilirim. İçinde bulunduğumuz dünyada bir takım olaylar ters gidiyor ve bunun sanatla daha çarpıcı bir halde ifade edilebileceği görüşündeyim. Bu anlamda resimlerim, gerçek dünyayla çarpışma halinde olan görüntüler taşımakta.
4. Gerçeklik kavramı sanat anlayışınızda ne kadar yer kaplıyor?
Resimsel ifade aracı olarak gerçekçi bir dil kullansam da, resimlerimin birebir gerçeğe ait görüntüler olmasından kaçınıyorum. Sanat eserinde resimsel bir tat arıyorum. Örneğin bir masayı masa olarak deforme etmeden çalışıyorum fakat resme eklediğim absürt kavramlar ile resmi benim kılmak ve bana ait ögeler eklemek benim için önemli. Resmin birebir gerçeği gösteren bir fotoğraf makinesi olarak kullanılması beni heyecanlandırmıyor. Resmin sanatçıya izler taşıması gerektiği düşüncesindeyim. Bana göre resimde gerçek görüntüye yaklaşmak yetenekten çok, çalışılarak elde edilebilmekte. Bunun günümüz sanatında bir yeri olmadığına inanıyorum. Sanatçının dünyasından izler ve sanatçının yaratıcılığı eserinde buluşmuyorsa, o resim benim için bir şey ifade edemiyor.

5. Eserleriniz hayatın bir parçası olsaydı nerede olurdu?
Eserlerim hayatımın her parçasında ve her anında olurdu. Resimlerimi günlük gibi kullanıyorum diyebilirim. Her anımı paylaştığım gizli bir sırdaş gibi. ettim. Tuval benim için bir nevi içimdeki duyguları döküp rahatlama yöntemi. Hayatta beslendiğim güzel duyguları, yaşamak zorunda kaldıklarımı, duygu yoğunluklarımı canlı renklerle buluşturup tuvale aktarıyorum.
6. Sizce yaratıcılık bir başlangıç mı yoksa sonuç mudur, açıklar mısınız?
Yaratıcılık hem başlangıç hem sonuçtur. Bir eser üretirken, üretimin her anında yaratıcılığın kullanılması gerektiğini düşünüyorum.

7. Günümüz dünyasına bakıldığında popüler kültürün etkisini eserlerinizde hissediyor musunuz?
Resimlerimde günlük hayattan kesitler de kullandığım ve popüler kültürün hayatın her alanında karşılaşılıyor oluşu düşünülürse, evet eserlerimde popüler imgelere yer veriyorum.

8. Toplumsal dünyanın sanat anlayışınızda etkisini olduğunu düşünüyor musunuz?
Toplumsal dünyanın sanat anlayışımda büyük bir yeri var. Sanat yoluyla günümüz dünyasının sorunlarının altını çiziyor ve absürt bir dille çarpıcı hale getirmeye çalışıyorum.
9. Estetiğin güncel söylemi sizce nedir?
Estetik , klasik anlamıyla sanatta ve yaşamda güzeli araştıran bilim dalı demek. Günümüzde güzellik kavramının son derece değiştiğini söylemek mümkün. Eskiden güzellik konusunda çok daha katı kurallar varken artık güzellik kavramı genişledi. Artık zıtlıkların uyumu da güzel bulunabiliyor. İlla bir uyum da söz konusu değil. Kişiye hoş geldiği sürece her şeyi güzel kavramına koymak mümkün. Sanatta da keskin kalıpların ve kuralların kalktığı günümüzde dünyasında estetik için de kesin bir kural olmadığını söyleyebilirim. Estetik beğeni de kişinin kendi beğenisiyle ilgili bir durum.

10. Türkiye’ de kadın sanatçı olmak sizin için ne ifade ediyor?
Türkiye’de kadın sanatçı olmak benim için çok önemli. Özelikle üniversite dönemimde kadın temasına yoğunlaştım. Çünkü ben de bir kadın olarak Türkiye’de kadın olarak yaşamanın zorluklarını biliyorum. Çok acı ki hala kadına şiddet ve kadın cinayetlerinin işlendiği bir ülkede yaşıyoruz. Bu anlamda bu acının sona ermesi en büyük dileğim. Maalesef Türkiye’de bir kadının, kendi seçtiği kadın kimliği ile yaşaması oldukça zor. Türkiye ataerkil düzenle yaşamaya alışmış bir toplum. Türkiye’de kadın kendisinin aslında seçmediği, toplum tarafından ona dayatılan: iyi temizlik yapabilmek, iyi yemek yapabilmek, iyi bir anne olabilmek gibi sorumluluklarla yaşamak zorunda. Kadınlar, üzerindeki toplum baskısı sebebiyle dişiliğini asla istediği gibi yaşayamamaktadır. Sürekli ezilip hor görüldüğü için konuşmaya bile çekinen, güvensiz, her zaman geri planda kalmaya alışmış, sadece ev işi yapmakla yükümlü bir kadın profili söz konusudur. Sanatta veya hayatın her alanında kadınların aktif olduğu bir Türkiye beni çok mutlu eder. Kadınların çekingen değil kendi müthiş güçlerinin farkında olması gerekiyor. Benim için kadın olmanın gücünden daha büyük bir güç yoktur.
AYBEGÜM KALFA KİMDİR ?
1991 yılında Ankara’da doğan sanatçı, 2009 yılında Ankara Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü’ nden mezun oldu. 2013 yılında Hacettepe Üniversitesi Resim Bölümünden mezun oldu. 2018 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Resim Anasanat dalında yüksek lisans eğitimini tamamladı. Avrupa projesi için gittiği İspanya’da Jose Maria Parra Lisesinde resim öğretmenliği yaptı. 2020 yılında Hacı Bayram Veli Üniversitesinde Resim Anasanat dalında sanatta yeterlik yapmaya başladı. 2017’den bu yana Çankaya Halk Eğitim merkezinde resim öğretmenliği yapmaktadır. Pek çok karma sergiye katılmış olup, sanat hayatına Ankara’ daki atölyesinde devam etmektedir.